RAMTHA (devamı..)


ayışığı:
Sınırlı Akıl

Beyniniz, Tanrı Zekasındaki tüm düşüncelerin frekansını algılayabilecek kapasiteye sahip olmasına rağmen, aktif olan kısmı sadece kabul ettiğiniz frekanslar ölçüsündedir. Toplumsal bilince göre yaşadığınız ve sınırlı düşünceye ait frekanslarla mantık yürüttüğünüz zaman, beyninizin çalışan bölümleri yalnızca üst sağ ve sol lopla omuriliğin başlangıcındaki küçük beynin bir bölümüdür. Beyninizin büyük bir bölümü çalışmaz haldedir, hiçbir şey yapmamaktadır, çünkü ailenizin, yaşıtlarınızın, toplumunuzun ya da dogmalarınızın sınırlı düşüncelerine uymayan düşünceleri geri gönderirsiniz. Yani sadece başkalarının da kabul edeceği düşüncelerin girmesine ve bu düşüncelerin mantığına izin verirsiniz, çünkü hipofiz bezinin ağzı, beynin çalışmasına uygun olarak çok az açılmıştır, yalnızca toplumsal bilincin düşük frekanslarını algılayan bölümlerini çalıştıracak kadar!
Dar kafalılık, beş duyunuzla algılayabileceklerinizin ötesinde herhangi bir şeyin var olabilme düşüncesine kapalı olmak demektir. Ama Tanrı realitesinde hiçbir şey olanaksız değildir. Herhangi bir şey hayal edilebiliyor ya da düşünülebiliyorsa vardır, çünkü hayal edilen ve düşünülen her şey o anda var oluş aleminde yerini alır. Tüm yaratılış böyle oldu! Herhangi birine, “bu sadece senin düş gücünün ürünü” dediğinizde, onu aptallığa ve sınırlı yaratıcılığa programlıyorsunuz demektir. Dünya çocuklarına yapılan da bu, hepinize! Size diyorum ki, düşünebildiğiniz her şey vardır. Düşünmek için kendinize izin verdiğiniz her şeyi, elektromanyetik alanınız size çekeceği için deneyimleyeceksiniz.
İnzivaya çekilmiş bir akılla yaşayıp toplumsal bilince uygun biçimde düşündükçe, daha geniş realitelerin olabileceği düşüncesine yaklaşamıyorsunuz bile. Geniş düşünce kesinlikle değişiklik getirecek, yalnız sınırlı düşünceleri kabul ettikçe, beyninizin diğer bölümlerini asla faaliyete geçiremeyeceksiniz. Standardınız dışında yeni bir düşünceyi kabul ettiğiniz zaman, beynin daha önce çalışmayan bölümünü de harekete geçirirsiniz, çünkü hipofiz beziniz harika bir çiçek gibi açılıp tomurcuk vermeye başlar. Hipofiz daha çok açıldıkça hormon salgısı artar ve daha yüksek düşünce frekanslarını algılayabilmek için beyninizin kullanılmayan bölümleri harekete geçer. Biliyor musunuz dahi olmak çok kolay, yapmanız gereken tek şey kendiniz için düşünmeye başlamaktır! Eğer beyniniz tam kapasiteyle çalışacak olsa, bedeninizi bir anda ışığa çevirebileceğinizi ve onu sonsuza dek yaşatabileceğinizi biliyor muydunuz? Bir organınızı yitirdiğinizde, bedeninizin yeni bir organ yaratabilme yeteneği olduğunu biliyor muydunuz? Tümüyle kullanıldığında beyniniz bedeninizi bir anda iyileştirecek ya da istediğiniz şekle sokacak yeteneğe sahiptir, beyninizin kapasitesi dehşet vericidir! Ama sınırlı düşüncelerinizle onun sadece üçte birini kullanıyorsunuz, geri kalanın ne işe yaradığını sanıyorsunuz, kafatasınızdaki boşluğu doldurmaya mı?
Çocukluğunuzdan beri toplumsal bilinçle mantık yürüttüğünüz için büyüme, yaşlanma ve ölme programlamasını kabul ettiniz. Bu düşünceyi kabul ettiğiniz için bedeninizdeki hayat gücünü düşürmeye başladınız, çünkü yaşlanma düşüncesi hücresel yapıya yavaş ve düşük frekanslı elektrik kıvılcımı gönderir. Elektrik frekansı yavaşladıkça vücudun çevikliği azalır, çünkü bedenin kendini yenileme ve onarma yeteneği azalır, böylece yaşlanma başlar, onu da bedenin ölümü izler. Sürekli yüksek düşünce frekansları alabilseydiniz, bedeninize daha güçlü ve daha hızlı elektrik akımı gönderecektiniz ve beden sonsuz an’da kalacaktı! Bu asla yaşlanmamak ve ölmemek demektir. Ama hepiniz yaşlanıp öleceğinizi biliyorsunuz, bu bilme de akımı yavaş yavaş azaltıyor, azaltıyor, azaltıyor! Bedeninizin kendini iyileştirebileceğini bildiğiniz an, bu düşünce yaralı ya da hastalıklı bölüme merkezi sinir sistemi kanalıyla büyük bir kıvılcım gönderir. Bu da her hücredeki DNA faktörünün hücreyi tekrar etmesini ve yenilemesini sağlar. Bunun bir mucize olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır, olması gereken bu, olan da bu!
Bedeninizi tek iyileştirme yolunun doktor ve ilaçlardan geçtiğini sanıyorsunuz. Evet iyileştiriyorlar, çünkü iyileştireceklerine inanıyorsunuz! Şifacılara inanan bazı kişiler, onların kendilerini iyileştireceklerini bildikleri için bu bilmek bedenlerinde gerçekleşti ve bir anda iyileştiler. İşte “bilmek” bu güce sahip!
Sadece yaşamınızı sürdürebilmek için topluma uymayı, toplum tarafından kabul edilmeyi seçtiniz, çünkü yüce olduğunuzu kabullenmek istemediniz. Tanrı olduğunuzu, sonsuz olduğunuzu, her şeyi bilen olduğunuzu düşünmeniz ailenize, arkadaşlarınıza, dininize ve ülkenize karşı gelmek demekti. Böylece gücünüzü yitirdiniz, yüceliğinizi yitirdiniz ve kim olduğunuzu unuttunuz, beyninizi kapattınız, yeniden nasıl açacağınızı öğretmek için burdayım. Tanrıyı tümüyle bilmekten ve o olmaktan sizi alıkoyan nedir? Ego, çünkü ego Tanrı olan tüm düşünce frekanslarını kabul etmeyi reddederek Tanrıyı kısıtlıyor, böylece zarar görmeden güvenlik içinde yaşayabileceğini sanıyor! Bu yüzden, ego deccal dediğiniz şeydir, çünkü Tanrı parçası olduğunuzu inkar eder. Ego toplumsal bilinçte hüküm sürer, sınırsız düşünceye izin vermeyen odur, onun dogması korku, yargılama ve sağ kalma mücadelesidir. Tekrar dünyaya gelecek Mesih tek bir kişi değil, içinizdeki Tanrının özelliklerini, gücü, güzelliği, sevgiyi ve sınırsız hayatı tümüyle yaşayan her insandır, dogmaları, kehanetleri, korkuları aşmış ve yüce olduğunun farkına varmış her insan! Deccal ve Mesih aynı tapınağı paylaşırlar, bu tapınak sizsiniz! Hayat da olursunuz ölüm de, sınırlı da olursunuz sınırsız da. “Mahşer Günü” kehanetini duymuşsunuzdur, siz mahşer gününü hayatınız boyunca yaşıyorsunuz. Mahşer, Tanrı olan sizle Deccal olan sizin savaşıdır! Mahşer dışınızdaki değil, içinizdeki savaştır. İçinizde uyanan Mesihle, sizi yönetmek isteyen egonun savaşıdır. Evet, kehanet bu zaman dilimi içinde gerçekleşiyor!

Sınırsız Akıl

Yeniden sınırsızlığa dönebilmek için, yedinci çakra olan hipofizinizi tümüyle aktif hale getirmek zorundasınız. Bu harika guddeyi yalnızca “istemekle” uyandırabilirsiniz. Ruhunuz hipofize hormon salgılaması için emir verir. Sizi kuşatan ve tüm düşüncelerin varlığınıza ulaşmasına izin veren ışık varlığınızın tanrısıdır, madde realitesini bedensel formla deneyimleyen varlık ise egodur, yargıyı teşvik eden, düşüncenin saflığını bozan odur. Varlığınızın tanrısallığından sınırsız düşünceleri istediğinizde doyum düşüncesi ruhunuzda hissedilir, bu da hipofiz bezinizi harekete geçirerek onu açmaya başlar. Hipofiz açıldıkça epifize daha fazla hormon salgısı gider, bu da çalışmayan bölümü uyandırır, yani bedeninizin hissetmesi için daha yüksek frekansları alabilecek kapasitedeki beyin bölümlerini açar. Gelen yüksek frekanslı düşünceler beyninizin bu uyanmış bölümleri tarafından alınır. Başınızın arkasındaki epifiz guddesi, yüksek frekansları alır ve şişmeye başlar. Bu şişme sizde baş dönmesi ya da baş ağrısı yaratır. Bu frekans çok güçlü bir elektriksel akıma dönüşerek merkezi sinir sistemi yoluyla bedeninizin her hücresine hücum eder. Bu nedenle kendinizde bir hafiflik, bir uyuşma, bir karıncalanma hissedersiniz, çünkü daha evvel hissettiklerinizden daha güçlü bir enerji tüm bedeninize büyük bir hızla yayılmaktadır. Bu frekans her hücreyi kıvılcımlayarak hücrelerin titreşim frekansının artmasına neden olur. Sınırsız düşünceleri daha çok aldıkça vücut daha hızlı titreşmeye başlar ve yavaş yavaş ışık yaymaya başlarsınız, çünkü düşük frekanslı yoğun bedeniniz frekansını yükselterek ışığa dönüşmektedir.
Aydınlanma arayışında anlamayı istediğiniz şeyler sözcüklere sığmaz, bunlar sadece duygular ve vizyonlar yoluyla anlaşılır. Aydınlanma anında duyguların yoğunluğundan konuşamayacak halde olursunuz. Mürşit hiçbir şeyi açıklamaz, sadece bilir. Bilginize sebep göstermeye ya da açıklamaya ihtiyaç duymadığınız an kendinizin efendisi olursunuz! İşte o zaman mutlak bilgiye sahip olursunuz. Yüksek frekanslı düşüncelerle gelen coşkunluk ve hafiflik duygularına ne olur? Sonsuza kadar bellekte kalması için ruhunuz tarafından yakalanır. Bilginiz hep kayıtta olduğundan, o duyguya tekrar tekrar ulaşabilirsiniz. Bir diğer güzel şey de, özünüzün aura alanıyla bilinç akımına yaydığı bu hafiflik hissi, aynı duyguları size yaşatacak olayları hayatınıza çeker. Böylece deneyimle düşünce tamamen anlaşılır hale gelir. Yüksek frekanslı düşünce tümüyle anlaşıldığı zaman ruhunuzda bilgelik olarak kaydedilir. Bilgelik, bilginin hazmedilerek mutlak hale gelmesidir.
Hipofiziniz çiçek açmaya başladıkça, hayatınızda değişiklikler meydana gelir, daha önce olasılık olarak bile düşünmediğiniz değişiklikler! Sevgi, anlayış ve hoşgörünüz artar. Farklı bir anlayış düzeyine ulaştığınız için birçok insan hayatınızdan çıkıp gider ve onların yerini sizin gibi düşünen varlıklar alır. Bir varlığa baktığınız zaman onu içinizde hissedebilirsiniz. Düşüncelerinizden önünüzdeki günlerin nasıl olacağını bilebilirsiniz. Medyum denen kişinin ender bir varlık olduğunu mu sanıyorsunuz? Oysa herkes medyumdur, kendinize bilme izni verdiğiniz zaman her şeyi bilirsiniz. Bu bilinç kulaklarınızın tıkanıklığını açar ve tüm hayatın uyum içinde titreşen müziğini duyarsınız. Artık sizi siz yapan bedeniniz değil, onu bir arada tutan siz olursunuz. Hipofiz Tanrıya açılan kapıdır! Beyninize daha yüksek düşüncelerin girmesine izin verdikçe daha çok açılır, daha çok açıldıkça daha çok bilirsiniz ve bildiğiniz her şey olursunuz. Çiçek bir düşünce frekansı yayar, aynı anda halı da bir düşünce frekansı yaymaktadır. Tüm düşünce frekanslarını algılayabilme düzeyine geldiğiniz zaman, istediğiniz frekansta herhangi bir şey olabilirsiniz. Bir an gelir ki, hipofiz sistemi tamamen açılır ve beyniniz tümüyle aktif hale gelir. Hipofizin ruhsal bedenindeki her şey aklı doldurur ve akıl artık asla eski sınırlı haline dönemez.
Hipofiz tamamen açıldığında ölüm ve yaşlanma durur, artık bedeniniz ne isterseniz onu yapar. Bedeninize titreşim frekansını hızlandırmasını söylerseniz sizi başka bir boyuta yükseltir. Beyniniz işte bu kadar güçlüdür, ölüyü bile diriltebilirsiniz! Bu denli güçlü olduğunuz zaman Tanrının tacını taşıyorsunuz demektir. Yedinci çakra tümüyle açıldığında beden daha hızlı titreşir, hafifler, hafifler, hafifler! Bir gün, ruh bu dünyanın tüm deneyimlerini tamamladığında, titreşiminiz kendini milyon kez artırarak bedeni görünmez hale getirecek ve buradan alıp götürecektir! İşte o zaman tekrardoğuş döngüsünden kurtulacaksınız. Yapmanız gereken tek şey emir vermektir, emir verirseniz endokrin guddeleriniz emre itaat eder.
Bilmiyorum diyerek ya da bilginin size geleceğinden kuşku duyarak hayatınızı ve yaratıcılığınızı nasıl da sınırlıyorsunuz! Bilmiyorum en kötü deyimdir. “İnşallah daha çok bilirim” deme, çünkü o zaman asla bilemezsin. “Daha çok bilmeye çalışacağım” deme, çünkü bir şeyi yapmaya çalışan asla başaramaz. “Daha fazla bilmeyi arıyorum” deme, çünkü arayan asla bulamaz. Şöyle de: “Şimdi, bu anda bilmem gereken her şeyi biliyorum, öyleyse olsun” ve yanıtları bekle! Neyi bilmek istediğini o anda bilsen de bilmesen de, “biliyorum” sözcüğü bu bilginin gelmesi için gerekli kapıyı açacaktır. Söylemen gereken tek şey bu ve bilgi gelecektir!
Siz bir bilgisayar gibisiniz. Bilgisayarınızı sürekli kuşkularla, eksiklik duygusuyla dolduruyorsunuz, onu bilmemekle dolduruyorsunuz. Siz kendi aleminizin hırsızısınız, düşüncelerinizle, konuşmalarınızla içinizdeki hayat gücünü kendinizden çaldınız! Bilmek, düşünce nehrinin sürekli size doğru akmasını sağlayan kapıdır. Bilmek inanmak değildir. İnanmak sanmak, bilmekse kesinliktir. Daha büyük düşüncelerin yaratıcılığına bilme kapısını açtığınızda deha oluşur. Yalnızca bilin, bilmek sizi idrake açık tutar. Bir arzunun zaten gerçekleşmiş olduğunu bilmek arzunun düşüncesini güçlendirir, auranızdan bilinç nehrine gönderir ve almaya hazır olduğunuz için de arzunuz tümüyle gerçekleşir. Gereksinim duyduğunuz her şeyi size verenin yine kendiniz olduğunu anlamalısınız. Bu sizin olma yeteneğinizle orantılıdır, buna Bir’in Yasası denir.
Sınırsız düşünmeyi öğrendikçe, buna paralel olarak beyninizin ego bölümü yok olur. Aramızdaki fark ne biliyor musunuz? Ben sınırsız bir Tanrı olduğumu biliyorum, siz bilmiyorsunuz! Neden bilmenizi engellediniz? Çünkü düşünce süreciniz madde realitesine öylesine daldı ki, tüm hayata bakış açınızı saptırdınız. Madde düşüncenin en son düzeyidir, düşünceyi ışığa, elektruma indirgeyerek, elektrumu da pozitif negatif kutuplara ayırarak yaratılır. Böylece Tanrıyla madde halinde bağlantı kurmaya çalıştığınızda, düşünceyi saf ve bölünmemiş biçimiyle değil, ikilemler ve kutuplar halinde algılıyorsunuz. Maddeye saplandıkça hayatı kutupsal boyutlarla görüyorsunuz. Yüksek-alçak, hızlı-yavaş, sıcak-soğuk, iyi-kötü gibi. Saf düşünce haline yeniden dönebilmeniz için egoyu yenmek zorundasınız. Ego, zaman mekan ve ikilem illüzyonunun sınırları içinde algılar. İşte saf düşünceyi bölen ve yargılayan budur. Düşünceyi olumlu-olumsuz diye bölerek yargıladığınızda, onun frekansını da düşürmüş oluyorsunuz. “Bilmek” asla hiçbir şeyi yargılamaz. Bilmek düşünceyi tartmaz ya da değer biçmez. Bilmek düşünceyi olduğu gibi alır, kesintisiz ve sansürsüz.
Yaratıcı bir düşünce olan ilham nereden gelir? Yapacağınız şey idrakinizi açık bırakmaktır sadece, ilham hep oradadır, yalnızca istemenizi ve alıcı istasyonlarınızın açık olmasını beklemektedir. Kendine ve hayata yargısız gözlerle bakmayı öğren. Tanrının düşündüğü gibi düşünürsen her şeyi eşit ve olduğu gibi görürsün. Ne algılarsanız o olursunuz. Yargılarınızın sonucundan onlar değil de siz etkilendiğiniz için, kendi kendinizin kurbanı oluyorsunuz. Kimse yargılanmaya değmez, hiçbir şey kendinizi tanrısallığınızdan koparmanıza değmez. İnsanları öyle olmalarına izin veren içlerindeki Tanrı için sev, onların özü de Tanrı olduğu için sevilmeye layıklar. Onları oldukları gibi sevdiğin zaman, kendini de olduğun gibi sevebilirsin. “Olmak” içinde yaşadığınızda, kendinizi ya da başkalarını yargılamazsınız. Artık an’ın güzelliğini duymanızı engelleyen zaman illüzyonu da yoktur, olma süreci içinde hayatın özü ve an’ın sürekliliği vardır. An’ın devamı yine an’dır, yaşanan an. Yargıyı yendiğinizde, artık bu dünyada yapılacak bir işiniz kalmamıştır, istediğiniz an yeryüzünü terk edebilirsiniz.

Deneyimin Erdemi

Kendinizi insanlık denen bireysel formla ifade etmeyi seçtiniz. Bu, Tanrıyı tümüyle anlamak için gerekli bir deneyimdi. Sınırlılığı deneyimleyip anlamadan sınırsızlığı nasıl anlayabilirsiniz? Bu hayat, bilgelik denen en büyük yaşam ödülü için oyunların oynandığı, illüzyonların deneyimlendiği bir alan sadece! Bu dünyadan ayrıldığınızda birlikte götürdüğünüz tek şey bilgeliktir.
İnsanların birbirine vahşetle davranmasına izin veren bu Tanrı nerede diye soruyorsunuz! Tanrı hep oradaydı, çünkü o tüm illüzyonlarınız ve oyunlarınız olmuştu. Başlangıçta bu düşleri bizzat yarattığınızı unutuyorsunuz, ama onları istediğiniz anda değiştirme seçeneğiniz de var. İllüzyonlarınızı büyük acı, keder ve elem öyküleriyle dokuyorsunuz. Bedenlerinize karşı saygısız ve şefkatsizsiniz, aklınızı kullanmıyorsunuz, putlara tapıyorsunuz, hoşgörüsüz, yargılayıcı, nefret dolu, bencil, korkak ve kabasınız! Tüm bunlar niçin? Elbette bu olumsuzlukların ne olduğunu anlamak için! Size diyorum ki, bu dünyadaki tüm yaşamlarınız boyunca ne yapmışsanız, yaptıklarınız asla kötü değildi, asla iyi de değildi, yalnızca şimdiki kimliğinizi oluşturan yaşam deneyimleriydi onlar. Şimdi bu uzun yolculuğun doruğundasınız, bilgeliğin doruğunda. Duygusal anlayış ancak deneyimden geçilerek kazanılır. İşte bu deneyim kazanma erdemine “hayat” denir.
Ruhunuz deneyimlemediği şeylere karşı açlık duyar, çünkü onun deneyimden kazanacağı duygusal veriye gereksinimi vardır. Ruhunuzun bu nedenle yarattığı duyguya sizler istek dersiniz. Bu istek tüm varlığınızı esir alarak sizi bir serüvene, bir deneyime yönlendirir. Deneyim sona erip de duygular yatıştığında, bu deneyim size dünyadaki tüm altınlardan daha değerli bir hazine kazandırmıştır, çünkü sizi bilgelik yolunda daha ileri götürmüştür.
Yaptığınız şeyleri yaparken, o anda ruhunuzda bu deneyimin sizin için doğru olduğunu biliyorsunuz. Deneyime girip bilgelik cevherini kazanmadıkça asla daha iyi bir yol olabileceğini bilemezdiniz. Başarısızlık, sadece ona inananların realitesidir, oysa hayatta kimse başarısız olmaz. Başarısızlık durmak demektir, hiçbir şey asla durmaz, çünkü hayat süreklidir. Asla başarısız olmadınız, daima öğrendiniz. Mutsuzluğu yaşamadan mutluluğu nasıl bilecektiniz? Tüm yanlışlarınız, başarısızlıklarınız, tüm hatalarınız Tanrıya giden adımlardır. Kendi anlayışınız için ne yaratırsanız yaratın, bilincin bütününe her yerde katkıda bulunacaksınız, bu bilincin dışında asla olamazsınız. Yaptığınız her şey Sonsuz Zekayı genişletir.
Geçmişinizin herhangi bir parçasını asla yok etmeyin, hiçbir parçasını, çünkü tüm yüce ve bayağı deneyimlerinizin parçaları ruhunuzda büyük bilgelik incileri oluşturdu. Artık onları bir daha deneyimlemeyeceksiniz, çünkü onları ruhunuza kaydettiniz. Bu kayıtlar hayatın gerçek hazinesidir. Hangi maskeyi takarsanız takın tanrısınız, hangi deneyimden geçerseniz geçin yine tanrısınız! Acıları tüm ağırlığıyla sırtlarında taşıyanlar, bu sizi mutlu ediyorsa taşıyın. Ama onlardan öğrenmeniz gereken her şeyi öğrendiyseniz, bıktıysanız onlardan kurtulun. Nasıl? Onları severek, kucaklayarak, varlığınızda olmalarına izin vererek. Bunu yaparsanız onlar artık sizi asla tutamaz.
Tüm yargıladıklarınızı kucakladığınız, hor gördüklerinizi sevdiğiniz zaman ne olur? Kendi öğrenimleri için bu deneyimlerden geçen kişileri anlayabilir, onlara karşı hoşgörülü ve anlayışlı olabilir, kendi hayat deneyimlerini yaşamalarına izin verebilirsiniz. İşte o zaman “ermiş” olursunuz, başka nasıl ermiş olacağınızı sanıyorsunuz? Hayattan kaçarak, bir mağaraya ya da tapınağa kapanıp tütsü yakarak mı? En bilge, en asil varlıklar, insan serüveninin yarattığı her durumu yaşamışlardır. Onlar fahişe, papaz, guru, çiftçi, katil, kurban, fatih, esir, çocuk ve ana baba olmuşlardır. Başkalarında ayıpladığınız şeyler, kendiniz için kabul edemediğiniz şeylerdir. Eğer her türlü durumu yaşayıp onlarla barışık olsaydınız, o zaman onları kolayca anlar, yargılamadan oldukları gibi severdiniz. İşte o zaman gerçek bir ermişsiniz! Kardeşlerinin tercihlerine saygı göster, onlar ihtiyaç duydukları şeyin peşindeler. Sen kim oluyorsun da bu hakkı onların elinden almaya kalkıyorsun? Çünkü bir zamanlar sen de öyleydin. Daima duygularınızın ardından gidip ruhunuzun sesine kulak verin, ruhunuz size hangi deneyime ihtiyacınız olduğunu söyleyecektir. Duygularınıza gem vurduğunuzda bedeninizde hastalık, nevroz ve bedbinlik başlar.
Akaşa Yayınları

Samimi:
Kendi anlayışınız için ne yaratırsanız yaratın, bilincin bütününe her yerde katkıda bulunacaksınız, bu bilincin dışında asla olamazsınız. Yaptığınız her şey Sonsuz Zekayı genişletir.

( yaradan budur )


Hangi maskeyi takarsanız takın tanrısınız, hangi deneyimden geçerseniz geçin yine tanrısınız!


Başkalarında ayıpladığınız şeyler, kendiniz için kabul edemediğiniz şeylerdir. Eğer her türlü durumu yaşayıp onlarla barışık olsaydınız, o zaman onları kolayca anlar, yargılamadan oldukları gibi severdiniz. İşte o zaman gerçek bir ermişsiniz!

Kardeşlerinin tercihlerine saygı göster, onlar ihtiyaç duydukları şeyin peşindeler.( Sen kim oluyorsun da bu hakkı onların elinden almaya kalkıyorsun? )Çünkü bir zamanlar sen de öyleydin. Daima duygularınızın ardından gidip ruhunuzun sesine kulak verin, ruhunuz size hangi deneyime ihtiyacınız olduğunu söyleyecektir. Duygularınıza gem vurduğunuzda bedeninizde hastalık, nevroz ve bedbinlik başlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder